anasayfa | blog hakkında | yazarlar

2006'da
güzel

şeyler

oldu.

-Bölüm.1-


2006 süper geçti. Kısa ve öz. Harika bir seneydi müzikal açıdan. Yeni gruplar, eski grupların yeni albümleri, harika singlelar, muhteşem konserler, myspace çılgınlığı derken ne olduğunu anlamadan sonuna geldik. 2005 sonunda ilk heves ile bir "en iyi 20 albüm" listesi yapmıştım hatırlarsanız. Ancak bu sene böyle bir listenin son derece gereksiz olduğuna karar verdim. Çünkü o kadar iyi şeyler çıktı ki, sıraya dizmek, birini öbüründen daha iyi seçmek gerçekten zor. Bu nedenle bu sene yapılmış bütün best of listelerinin -Q, NME, Uncut, Rolling Stone ve türevleri dahil- zorlama listeler olduğunu düşünüyorum. Evet kimilerine göre seneye "gerçekten" damgasını vurmuş tek bir grup vardı; Arctic Monkeys. Ancak ben kesinlikle öyle düşünmüyorum. Hatta ve hatta biraz daha ileri gidip, onların 2005in sonu-2006nın başında yarattıkları devasa etkinin bir anda söndüğünü bile söyleyebilirim. NMEnin Whatever People Say I Am, That's What I'm Not'a 100 vermesinden belliydi zaten albümün listede 1 numaraya geleceği. Bu kadar tahmin edilebilir olan listeler heyecan vermiyor zaten bana. Neyse, Arctic Monkeys konusunu geçelim. Garezim yok onlara. Bu senenin en ilginç özelliklerinden biri de şuydu bana kalırsa; 2006 kaliteli ve güzel pop şarkıları açısından son derece zengindi. ("stars are blind" bile en az bir kere dilinize dolanmadıysa bende boy georgeum.) Justin Timberlake'in süper "SexyBack"'i, Nelly Furtado'nun "ilginç" dönüşü, Jamelia'nın "Something About You"'su, Lily Allen'ın harika albümü bu tezime birer kanıt.Daha önce de söylediğim gibi, bu sene "50'den geriye" şeklinde bir sıralamadan uzak durmak istedim. Bunun yerine, 2006’da çıkmış olan kayda değer bütün albüm ve parçaları teker teker incelemeye çalışacağım.Puf, evet başlıyoruz:(tekrar ve son kez söylüyorum ki aşağıdaki albüm ve singlelar bir sıraya göre dizilmemiştir. aklıma gelme sırasına göre yazılmıştır. haklısınız çok söyledim. Ve tabiki bu son derece kişisel bir seçkidir. Yorumları bekliyorum.)


Yeah Yeah Yeahs - Show Your Bones

Berrak'ın radyoda bahsetmememe çok kızmış olduğundan olsa gerek, ilk aklıma gelen albüm bu oldu. (şu an dinliyor olmamında etkisi var ) Çok konuşmanın anlamı yok aslında. Artık indie-süperstar statüsüne ulaşmış bu grup ile ilgili bilmediğiniz birşey söyleyemem sanırım. Başarılı bir albümün ardından gelen 2.albüm depresyonu yaşadılar mı yoksa kolayca atlattılar mı bilmiyorum. Ancak olgunlaştıkları ve Karen O’nun “sakinleştiği” kesin. Gold Lion iyi bir çıkış şarkısı bana kalırsa. Albüm, Fever To Tell’e nazaran daha çeşitli ve kısmen daha deneysel. Nick Zinner’ın akustik gitarı sayesinde albümde hissedilen folk etkisi, özellikle Turn Into’da kendini iyice belli ediyor (ki şarkı hem albümün hem de yılın en iyilerinden biri). Bir diğer önemli yenilik de, Show Your Bones ile gruba ikinci bir gitaristin katılmış olması. Artık konserlere 4 kişi çıkıyorlar. YYYs ile ilgili söyleyeceğim son şey ise şu: Show Your Bones’dan çıkan ikinci single Cheated Hearts için dünya çapında bir video yarışması düzenlemişlerdi. Yapılması gereken çok basitti aslında: onlar gibi giyinerek, şarkıya playback yapmak.. Aklımda çok çılgın fikirler olmasına rağmen kendime bir Karen O bulamadığımdan bu harika fırsatı kaçırdım. Geriye baktığımda içimi kıyan bir hadise olarak hatırlayacağım bunu.


Liars – Drum’s Not Dead

Bu albümün incelemesini daha önce yapmıştım. O günden beri dinliyorum ve albümle ilgili fikrim değişmedi. Bu sene çıkmış en muhteşem albümlerden biri Drum’s Not Dead. Liars “çok iyi grup”luktan, “olmazsa olmaz grup”luğa terfi etti bu albüm ile. Kendinden geçmiş primitiv davullar, distort edilmiş synthler, bağırış çağırış ve son derece kontrollü ve ustaca kurulmuş bir kaos. Birçok grubun ve sanatçının da “en iyi” listesinde bir numara oldu zaten. Son dönem NME-darlinglerinden The Horrors ve Klaxons bile Liars’ı “influence” olarak gösteriyorlar. Albümün baştan sona bir bütün olarak dinlenmesi gerekiyor. Drum’s Not Dead’den herhangi bir şarkı seçmek, bir filmin herhangi bir sahnesini açıp ordan izlemeye başlamak gibi olur. Zaten bunu çok iyi bilen üçlü, albümü baştan sona görselleştiren bir DVD de veriyor. Bu DVDde albüme toptan çekilmiş 40küsür dakikalık üç bağımsız video bulunuyor. Bu üç videonun yönetmenleri ise grubun üç üyesi. Hala dinlemediyseniz bulun biryerden ve kulaklıklarınızı takıp kendinizi koyverin.



TV On The Radio – Return To Cookie Mountain

Yılın son aylarında piyasaya çıkan, ancak bütün sene boyunca heyecanla beklediğimiz bir albümdü RTCM. İlk albümleri “Desperate Youth, Blood Thirsty Babes” ile NY’un prestijini artırmışlardı. David Bowie, Trent Reznor ve hatta Peter Murphy, grubun fanları arasında. Yeni albümde David Bowie’nin vokal yaptığı Hours adında bir parça bile mevcut. Aynı Liars gibi TVOTR’da “olmazsa olmaz”lığa yükseldi bu albümle. Daha az elektronik, daha fazla perküsyon, daha komplike şarkı yapıları ve ilk albümdekinden çok daha güçlü vokaller var bu sefer. İlk single Wolf Like Me albümün en pop ve dinlenilebilir parçası. Klibi de muhteşem. Onun dışında Dirtywhirl benim en sevdiklerimden biri. Kesinlikle dinlenmeli.



Dirty Pretty Things – Waterloo To Anywhere

2006’da her yerde Pete’i görmüş olsak da, asıl zafer Carl’ındı bana sorarsanız. Babyshambles’ın yaşadığı s*ç*şdan sonra bütün gözler DPT’e çevrildi. Zaten şarkılar karşılaştırıldığında Waterloo To Anywhere, Pete’in umutsuz denemesi Down In Albion’dan çok daha güçlüydü. Doruk’tan duyduğuma göre konser DVDleri de muhteşemmiş. Albümde özlenen Libertines soundu hissedilse de, dinlediğiniz şey bir “enkaz” veya “tekne kazıntısı” olmaktan çok uzak. Carl bu albüm ile ne kadar iyi şarkılar yazdığını herkese gösterdi.



Test Icicles – For Screening Purposes Only

Bu sene kurulup, bu sene dağılan, benim de ne olduklarını anlayamadığım ama dinlemekten süper zevk aldığım grup; Test Icicles. Müziklerini şöyle tanımlayabilirim belki: alakasız janrları, üzerlerinde tepinerek ezdikten sonra, üstüste koymak suretiyle oluşturdukları lezzetli bir hamburger. Hip-Hop, metal, elektronik, dans, punk, screamo, noise gibi alakasız janrlara referanslarla dolu bu albümü dinlerken çevrenize zarar verebilirsiniz. Çıkışları kadar hızlı bir inişleri olmuş olabilir, fakat bu, senenin en iyi albümlerinden birine imza attıkları gerçeğini değiştirmiyor. Bu yılki en eğlenceli gruplardan biri.





Muse – Black Holes & Revelations

İlk single olan Supermassive Black Hole ile eski “fan”ları itip yenilerine kucak açan Muse’da yılın en güzel albümlerinden birini yaptı. Farklı şeyler denemekten korkmadıklarını dile getiriyorlar. Eskiden beri hep içlerinde olan elektronik müzik sevgisini Black Holes ile günyüzüne çıkarma fırsatı bulmuşlar. Yazdıkları en güçlü şarkıları içeren bir albüm bu. Matt’in vokalleri çok görkemli. Şarkılar daha akılda kalıcı ve “dancefloor-friendly”. Özellikle alenen bir 80ler death disco örneği olan Map Of The Problematique ve epik Knights of Cydonia dinlenmeli. Rock’n’Coke performansları da enfesti hani.

Belle and Sebastian – The Life Pursuit

Bende bir “Tigermilk” veya “If You’re Feeling Sinister” etkisi bırakmamış olsa da, sene içindeki en sıcak ve eğlenceli albümlerden biriydi TLP. Another Sunny Day –Taner’in de dediği gibi- çok güzel bir şarkı. Ancak ilk kez B&S dinleyecek olanlara önerim, grubun da ilk albümü olan Tigermilk olacaktır.









Regina Spektor – Begin To Hope

Soviet Kitsch ile isim yapıp, Julian Casablancas ile çıkan dedikoduları ile iyice tanınan Regina Spektor, bu albümle yılın en çok konuşulanlarından biri oldu. Muhteşem single Fidelity, Nick Valensi’nin gitarı ile eşlik ettiği Better, ürkütücü Apres Moi, iç ısıtan On The Radio ve diğerleri, Begin To Hope’u yılın en samimi ve çekici albümlerinden biri yapmaya yetiyor.







The Knife – Silent Shout

Pass This On ve “garip” klibi sayesinde tanıştığım “garip” ikili, tarzlarını Silent Shout ile diğer elektronik sanatçılardan kalın bir çizgi ile ayırdılar. Karin’in out-of-tune vokalleri ve Olaf’ın basit elektronik düzenlemeleriyle, yer yer pop, yer yer ambient, bazen de gerçekten korkutucu olabilen muhteşem bir albüm ortaya çıkardılar. Canlı performanslarının da çok iyi olduğunu duyuyorum sürekli. Jay Jay Johansson’ın Karin ile düet yaptığı kalp burkan Marble House, minimal şaheser Silent Shout ve benim favorim olan We Share Our Mothers’ Health, Silent Shout’u yılın en iyilerinden biri yapmaya yetiyor da artıyor.




The Rapture – Pieces Of The People We Love

Echoes gibi taş bir albümden sonra bu kadar pop bir dönüş yapacakları eminim kimsenin aklına gelmemiştir. DFA ile çalışmaktan vazgeçip Danger Mouse ve Paul Epworth’ün kapısını çalan Rapture yine uzun süre dinlenecek bir albüm yapmış. Echoes için, “Bir dans albümü yapmak istemiştik. Dans ile rockı birleştirmek gibi bir amacımız yoktu. “Dance-Punk” kadar aptalca bir janr da duymadık bundan önce!” demişler bu arada. Pieces ise sene boyu beni deliler gibi dansettirmiş bir albüm. W.A.Y.U.H. (People Don’t Dance No More) nasıl bir şarkıdır ya! İnanılmaz. Boş hiçbir şarkı yok. Ayrıca inekçanı dünyadaki en eğlenceli enstrüman. Evet öyle.


Hot Chip – The Warning

Coming On Strong ile dans etmeyi seven indie gençlerin dikkatini çekmeyi başaran Hot Chip, The Warning ile indie clubların vazgeçilmezi haline geldi. Over & Over gibi bir singleın gücünü taa ne zaman farketmiştim ve bloga yazmıştım hatırlarsanız. (HAHA!) Albüm muhteşem. Hot Chip artık DFA’in çatısı altında ve önlerindeki tüm engeller ortadan kalkmış görünüyor. Over & Over ne kadar dansettiriyorsa, Boy From School da fazla dinlendiğinde ağlatabilir. Benden söylemesi.



Razorlight – Razorlight
İlk albümleri çıktığında hem Johnny Borrell’dan hemde Razorlight’dan ziyadesiyle nefret etmiştim. Johnny’nin gereksiz beyanları ve Strokes ile fazlaca benzeşen tarzları onları gözümde piyasayı iyi gözlemlemiş kopyacılar haline getirmişti. Fakat bu düşüncelerim yazın In The Morning’i duymamla birlikte tuz ve buz oldu. O kadar yakalayıcı bir şarkı ki kolay kolay beğenmeyen çıkmaz bence(Berrak dışında tabi). Albüm de bu şarkının altında kalmıyor. Kısmen daha özgün bir tarza yönelmişler bu sefer. Şarkılar daha profesyonel, vokaller daha doğal. Benzetme yapmak daha zor artık. Bu sefer başardın galiba Coni. Yılın en iyi albümlerinden.




Lily Allen – Alright, Still

Myspace’in getirdiği şöhretten hayır gelir mi bilinmez. Ancak Lily Allen kartlarını akıllıca oynarsa, aradan ne kadar yıl geçerse geçsin hatırlanacak bir pop yıldızı olabilir. Şu aralar ne kadar insanlara laf sokmakla ilgilense de yetenekli bu kız. Dub ve rock etkili alternatif bir pop yapıyor Lily. Smile ve LDN dinleyip de sevmediyseniz, kulağınızdan şüphe etmeye başlayabilirsiniz. Albüm “iyi pop”un içermesi gereken her şeyi fazlasıyla içeriyor. Yumuşak, çocuksu bir vokal, insanı yerinden kaldıran ritmler, her türlü janra göz kırpan şarkılar ve beyni esir alan melodiler. Lily Allen yılın en iyi pop albümlerinden birini yaptı. Dinlensin.





The Kooks – Inside In/Inside Out

Bu sene Arctic Monkeys’ten daha çok dinledim ben The Kooks’u. Daha mı iyiler? Pek sayılmaz. Fakat daha adil ve gerçekçi yorumlar aldıkları kesin. Inside In/Inside Out çok güzel bir pop-rock albümü. Luke’un aksanlı vokalleri ve kulağa tok ve zengin gelen prodüksiyon güzelliği sayesinde sene boyu zevkle dinlediğim bir albüm oldu. Açıkcası ilk çıktıklarında ileride bu kadar severek dinleyeceğime kesinlikle inanmazdım.



Arctic Monkeys – Whatever People Say I Am, That’s What I’m Not

Evet geldik Arcticlere. Şimdi bütün önyargıları bir kenara bırakalım. Albümde çok güzel 3-4 şarkı var. Alex Turner güzel sözler yazıyor. Fakat bu kadar. Arctic Monkeys yıllar sonra hatırlanacak. Ancak internetin ne kadar güçlü bir platform olduğunun tüm dünya tarafından bir kez daha anlaşıldığı önemli bir olay olarak.





The Strokes – First Impressions Of Earth

Bu albüm ile ilgili çok geniş bir yazı yazmıştım. O yazı biraz subjektifti aslında. Yeni yeni görebiliyorum bunu. Şu bir gerçek ki ben koyu bir Strokes fanıyım. Fakat bunun gerçekleri görmemi engellemesine izin vermemem lazım. Is This It ve Room On Fire harika albümler. First Impressions’da çok iyi şarkılar içeriyor. Ancak ilk iki albüm kadar heyecan verici olmayı başaramıyor. Yine de The Strokes’un kötü bir albüm yaptığından bahsetmiyorum kesinlikle. Çok iyi bir grubun yaptığı “iyi” bir albüm. Dinlenmeyi hakediyor. Yılın kalburüstü albümlerinden.





Band Of Horses - Everything All The Time

Pitchfork sayesinde haberdar olduğum bir grup Band Of Horses. İlk singleları olan Funeral’ı duyduktan sonra ise haberdar olmanın ötesinde aşık olduğum grup. Funeral öyle bir şarkı ki, dinleyeni paralize edip suratına iki tokat atıyor. Albüm de melankolik, yer yer umutlu ancak genel olarak süründürüyor. Amerikan klasik rockını, dream popu ve shoegazei çok iyi harmanlayan BoH, yıl boyunca en sık dinlediğim albümlerden biri oldu. Şiddetle tavsiye ediyorum.





Phoenix – It’s Never Been Like That

Bu albüme kadar Phoenix hep yurtdaşları Air’ın gölgesinde kaldı bence. Fakat harika bir retro-pop albümü olan INBLT ile en sevdiğim gruplar arasında kendilerine yer buldular. Strokes’un özlediğim basit şarkılarını andıran şarkılar yapıyor Phoenix. Albüm baştan sona başarılı. Özellikle yazın baya bir eskittim cdyi. Hala dinlemediyseniz derhal edinin.








Love Is All – Nine Times That Same Song

Önce Pitchfork, daha sonra Gencer’in önerisi ile göz attığım ve sonrasında vurulduğum bir grup Love Is All. Şarkılarda katlanılabilir bir gürültü hakim. Echolu vokaller, kese kağıdı kıvamında prodüksiyon, cazır cuzur gitarlar ve bazen melodik açıdan hiç bir katkıda bulunmayan bir saksafon. Bu sene İsveç’ten çıkan en iyi şey olabilir Love Is All. Kesinlikle yılın en eğlenceli, en hareketli, en özgün albümlerinden biri Nine Times That Same Song.


Peter, Björn and John – Writer’s Block

Bu senenin açık ara en iyi singleı olan Young Folks’un bulunduğu albüm Writer’s Block. Albümdeki şarkılar ne yazıkki Young Folks kadar muhteşem değil. Yine de dinlerken büyük zevk alacağınız garanti. İsveç çıkışlı harika bir indie pop albümü.









Wolfmother – Wolfmother

70ler garage rock furyasını tekrar mainstreame sokmayı başardı Wolfmother. Jack White’ın da -nasıl olduysa- aynı sene aklına geldi 70ler! Bu açıdan bakıldığında The Raconteurs’ün Broken Boy Soldiers’ı ile Wolfmother benzeşen albümler. Ancak Wolfmother, çok daha iyi bir albüm. Bazı parçalarda Led Zeppelin’i korkutucu derecede çağrıştırsa da, artık kabak tadı vermeye başlayan Libs özentisi İngilizlerden ve Rapture özentisi denspankçılardan çok daha iyi olduğu kesin. Neredeyse tüm şarkılar Dimension ve Woman kadar iyi. Ki Woman öyle böyle değil. Başka birşey Woman. Valla öyle.



Junior Boys – So This Is Goodbye

Gencer benim bu albüme karşı beslediğim sonsuz sevgiyi ne kadar bu sene Indigoda izlediğimiz harika canlı performanslarına bağlasa da ben öyle düşünmüyorum. Ben Junior Boys’u 2004ten beri sıklıkla dinliyorum. Last Exit isimli harika albümleri, kendilerinin, Postal Service’ten daha iyi olduklarının kanıtıdır. So This Is Goodbye ise, muhteşem bir elektronik-dans-pop albümü. O kadar seviyorum ki hatta, sarılıp uyuyabilirim. Bayılıyorum ben bu albüme. Bir tane bile boş şarkı yok. Kesinlikle bu sene dinlediğim en en en en iyi albümlerden biri.



Beirut - Gulag Orkestar

Blog gözdesi Beirut, bekleneni veren bir albüme imza attı. Mount Wroclai, Postcards From Italy ve Scenic World gibi harika şarkılar içeren bu albüm özellikle bende garip etkiler bırakıyor. Nedense dinlerken çocukluğumu hatırlıyorum yoğun bir şekilde. Bu nedenle de çok seviyorum Gulag Orkestar'ı. İlerde çok önemli bir grup/proje haline gelecek Beirut.






Albert Hammond JR - Yours To Keep

Albert Hammond JR ile ilgili de bir yazım mevcut. İlk solo albümünde, The Strokes'un çizgisinden çok uzak olmadığı bir gerçek. Fakat Albert, grup üyelerinden ayrı olarak da harika şarkılar yazabildiğini kanıtlıyor bu albüm ile.



Evet 2006yı şöyle bir gözden geçirdim. Aklımda/kulağımda kalan albümler bu şekilde. Eminim benim dinleme fırsatı bulamadığım birçok güzel albüm çıkmıştır. Hatta ve hatta çıkmış olduğundan haberdar olup da dinleyemediğim birçok albüm var. Bunların arasında Tom Waits'in Orphans'ı, The Beatles'ın Love'ı, Sufjan Stevens'ın The Avalanche'ı, Xiu Xiu'nun The Air Force'u, Girl Talk'un Night Ripper'ı, Tapes'n'Tapes'in The Loon'u, Joanna Newsom'ın Ys'ı da var.

Posted by HIRT 01:04

17 Comments:

  1. ________ said...
    da kooksu koymasaymışın keşke
    Adsız said...
    bence razorlight, phoenix, wolfmother ve lily allen dışındaki albümler bu sırf bu senenin değil, geçtiğimiz birkaç senenin içinde en çok sivrilen ve özgün tarza sahip olan gruplardanoldukları için önümüzdeki 10 sene içinde de anılmayı hak ediyorlar.
    your bloody friend said...
    anladığım kadarıyla sitede the automatic'i bi tek ben seviyorum. adfsadad
    Unknown said...
    yazı süper olmuş tebrikler ilaç gibi geldi valla
    Unknown said...
    ııı muse niye ya. onun dışında süper liste. single listesini de bekliyoruz. ayrıca ben yokken mesaj atmayı bırak, ya da döndüümde online ol!
    ________ said...
    bölüm 2 de gelsin
    Adsız said...
    ya muse senenin eniyi albümlerinden bence de kendi zewklerimizi göz önüne alıp niyeee demek biraz haksızlık oluyooo..

    the automatic konusunda bence de ii olmasına rağmen bu senenin eniyileri arasında değil..

    liste gözüme çarpan eksik bence "gnarls barkley - st. elsewhere" olmuş.. ilerde çoğu benzeri gruba influence olucak belki de daha iyilerine..
    Adsız said...
    ben mi gözden kaçırıyorum yoksa Thom Yorke-The Eraser es mi geçilmiş listede?
    Adsız said...
    ya thom yorke'u unutmuşum resmen.
    HIRT
    nóiway said...
    Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
    HIRT said...
    evet "yorumları bekliyorum" demiştim. yorumlar gelmiş. :) süper yazıdır, değildir; önemli olan o değil. benim o tarz yorumlar almak gibi bir beklentim de olmuyor zaten bloga yazarken. neyse.
    yine gelelim arctic monkeys konusuna. arctic monkeys birçok ödül aldı, doğrudur. ancak bu demek değildir ki "arctic monkeys kayıtsız şartsız mükemmeldir". bu "indie-bindie" insanların çok popüler olana karşı alerjik olduklarını çok iyi biliyorum. ancak benim öyle bir sorunum yok. listede lily allen da var, ziyadesiyle popüler olmuş yeah yeah yeahs ve the strokesda. popülerlik benim için bir kriter değil. fakat, arctic monkeys, yaşlarının küçük olması ve myspace kökenli albüm çıkaran ilk gruplardan biri (belki de ilki) olması sebebiyle medyada çok geniş yer buldu. halen de buluyor. şimdi albümü incelerken, demin de bahsettiğim yaş ve internet ikilisini yok saymak komiklik olur. ancak bu demek değil ki albüm çöp. öyle bir iddiam da olmadı kesinlikle. ancak nme'nin değerlendirmelerini dikkate alacak olursak, bugün dinlediğimiz grubu yarın yerin dibine sokmamız gerek. öyle çünkü. moda neyse, onu dinleyeceksin (NME diyor ben demiyorum). o nedenle nme'nin verdiği puanı ciddiye almıyorum/alamıyorum. onu geçelim. bir albüm mercury ödülü aldı diye herkes için yılın en iyi albümü olmak zorunda değil. ki bu çok normal. bunların hepsini geçelim. medyayı koyalım bir kenara.

    arctic monkeys çok yeni birşey mi yapıyor?
    içimden bir ses HAYIIIR! diye bağırıyor. sizin içinizdeki de yakın fikirler içerisindedir diye tahmin ediyorum.
    arctic monkeys piyasada zaten olan şeylerin üzerine ne ekledi?
    libertines (r.i.p), the strokes, franz ferdinand, the hives gibi işini çok iyi yapan grupların 2006 baskısı olması dışında önümüze farklı birşey koyduğu söylenemez.
    ha, diyeceksiniz ki "phoenix naptı? çok mu orjinal?". haklısınız. zaten son birkaç yıldır popüler müzik adına "çok orjinal" şeyler yapmış olan bir grup/müzisyen gelmiyor aklıma. fakat "it's never been like that" ile "whatever people..." arasındaki fark şu: birbirinden çok da farklı kulvarlarda olmayan (hem müzikal açıdan hem kalite açısından)iki albümden biri son 10-20 yılın en iyi albümü olarak lanse edildi; diğeri ise "bu sene çıkmış derli toplu, eğlenceli" bir albüm olarak. şimdi ben heryerde arctic monkeys'in "muhteşemler ötesi inanılmaz" olduğunu okuyup, albümü dinlediğimde okuduklarımla aynı fikirde olmayınca sinirleniyorum doğal olarak. "noluyor yahu? nedir bu gaz?" demek geliyor içimden. ve yazımın başında da bahsettiğim gibi son derece kişisel bir seçki bu.
    işte bu nedenle yılsonu yazımda arctic monkeys'i hor gördüm sanırım biraz. doğru; daha uzun ve açıklayıcı bir yazı yazabilirdim. bu comment o yazının özrü kabul edilsin.
    HIRT said...
    --ÖNEMLİ NOT--
    scatterbrain'in kazara silinen yorumu budur.konuyu anlamak için memento'yu referans alınız.

    Öncelikle yazının emeğine saygısızlık yapmak istemediğim için yalandan "yazı harika olmuş baba yaa" tepkimi vermek istiyorum.
    Şaka bir yana gerçekten güzel bir yazı ben zaten ufak bir noktasına değinicem.

    Arctic Monkeys..
    Aslında yorum yapmayı hiç istememiştim ama gencer'in msn’de beynini dişlediğim için kendisi sıkılıp buraya yazmamı istedi.Yorum yapmayı istememe nedenim ise yazar kişinin insanların arctic hakkındaki tepkilerini hazır olda bekleme olasılığı idi.Paranoyak beynimce bunun bilerek yapıldığını düşündüm yani.
    Herneyse durum biraz canımı sıktı."sen kimsin lan sıkılsın canın bize ne hibnetor" diyebilrsiniz.Ama ben yine de konuşucam , gevelicem , saçmalıcam ya da her ne ise.

    Öncelikle direk yorumu buraya bi copy edelim ;

    "Evet geldik Arcticlere. Şimdi bütün önyargıları bir kenara bırakalım. Albümde çok güzel 3-4 şarkı var. Alex Turner güzel sözler yazıyor. Fakat bu kadar. Arctic Monkeys yıllar sonra hatırlanacak. Ancak internetin ne kadar güçlü bir platform olduğunun tüm dünya tarafından bir kez daha anlaşıldığı önemli bir olay olarak."

    Önyargıları bir kenara bırakıp bu albümden 3-4 güzel şarkı çıkarmak arka yargılara mı dayanıyor bilemiyorum.Övücü gibi başlayan bu kısa yorum sonunda en saçma noktasına ulaşıyor ve bu grubun bir kaç yıl sonra “müziği ile değil” , internetin gücünü kanıtlaması ile hatırlanacağını söylüyor.Benim anladığım bu.

    Öncelikle albümün bu senenin mercury'sini ve herkezin sevgilisi nme , q gibi dergilerin bütün ödüllerini falan topladığını belirtelim.Reading’de headliner olduklarını da belirtelim.Konu şu ki ; günümüz dünyasında tabi bir insanın ödüllere , övgülere ve sahne performansına falan saygısı ve inancı olmayabilir ama bu böyle bir albümün açıklamasını 7 cümle ile yapabileceği ve kanımca yanlış yorumlayabiliceği anlamına gelmez.Burdaki yazı anladığım kadarı ile yılın albümleri ki bunu anlamam için inanın çok kasmadım.Konu bu ise yılın bütün ödüllerini toplayan bir albüme 7 cümle ayırmak ve unutulucağını söylemek ve bunun mantıklı bir açıklamasını yapmamak abestle iştikaldir ve gereksiz bir müdahaledir.Ve yılın albümleri listesinde neden bir grubun geleceğinden bahsedilir anlamsız.

    Albümün yüzeyini geçelim , içeriğine ve gruba gelelim biraz.Öncelikle albümdeki bütün parçaların lirikleri süper.Daha önce karşılaşmadığımız bir içerik , anlatım ve bunun vokal yorumu gerçekten eşsiz.Bütün gitarlar , akorlar , rifler , baslar , davullar hepsi inanılmaz derecede kusursuz yazılmış ve rock müzik tarihine geçebilecek sanat eserleri.”Lan de get ordan” diyebilrsiniz ama bunu zevklerim ve renklerim doğrultusunda söylemiyorum.Az biraz müzik işinin içinde olan biri olarak sölüyorum.Ve inanın mercury jürisi de partilerinde en çok Arctic’le dans ettikleri için bu ödülü vermediler onlara.

    Türkiye’nin en çok takip edilen indie bloğunda bir albüm tanıtım yazısında hele ki o ya da bu şekilde yılın en iyi albümü seçilmiş bir albüm yazısında , “3-4 şarkı” gibi bir kavram kullanmak bence kötü olmuş.3 mü , 4 mü ? Ya isim vermelisiniz ya da ne bileyim kesin bir rakam sölemelisiniz.Çok basit kaçmış.

    Kanımca arcticler’in 2. albümü bu albümlerinin 10’da biri kadar olsa bile onlara bir 20 yıl kazandırıcaktır.O zaman internet 2-3 falan çıkar zaten unutulur internet 1 ile ünlü oldukları.İşte saçmalayama başladım kesiyim yorumu artık.Ama bu şekilde boş bir albüm yorumuna bu derece kayda değer ve uzun bir cevap vermem beni de şaşırdı.Ama bu , siteyi önemsemem , sürekli takip etmem ve bu yazarın diğer bir çok yazısını sevmem gibi durumlarla alakalı olabilir.

    Bir yıl boyunca Arctic albümünü dinlemeden ya da dinleyipte üstünde çok durmadan eleştirenler ile uğraştım durdum.Ama indie bünyelerde popüler olana önyargılar ile kaka atmak , bant dergisi tavrı kıvamına bürünmek bir türlü anlayamadığım bir duygu.

    Özellikle Arctic Monkeys konusunda bu bir yarışmaya dönüştü sanırım ve birinciye ne vericekler hiç bilemiyorum.Sanırım baya büyük bir ödül olucak..
    Adsız said...
    hırt iz rayt
    Adsız said...
    scatterbrain:

    bu açıklamayı yazında da yapsa idin zaten hiç sorun olmazdı: )
    zevkler ve renkler bolca karışmış fikirlerini anlatım biçimine ama en azından ve benim üzerinde en çok durduğum konu olarak o ya da bu şekilde yılın albümü seçilen bir albümü 7 cümle ile açıklamak yetersizdi.bu güzel siteye ve senin güzel yazım ve anlatım biçimine yakışmadı gibi geldi bana.

    neyse ben sonuna kadar savunmak zorundayımki arctic monkeys hassas kulaklarda , leş bünyelerde kesinlikle franz ferdinand,hives ya da strokes etkisi yaratmadı.çok çok daha farklıydı.bundan emin olabilrsiniz.ya da olmayın çok da önemli deil ama yeterki kestirip atmayın.

    yıllar sonra ya da en yakın olarak ikinci albümde kim biraz daha haklı ortaya çıkıcak gibi zaten
    : )
    Adsız said...
    iyi güzel de the automatic'e, thom york'e yazık olmuş. bi de sonic youth boru mu canım?!?
    ama genel olarak(lily allen harici) kesinlikle süperrr bi yazı olmuş!!!
    Adsız said...
    yazık olmuş thom yorke'a, torpil var new york'a:P(strokes-olsun yaniiiiii.)
    ________ said...
    ıyy arctic monkeys gbi gayet mediocre bi grup için bu kdr geyik döndüne inanamıorum

Post a Comment