anasayfa | blog hakkında | yazarlar



İkon Ölmek : Ian Curtis


Ian Curtis’in ölümünün ardından 25 yıl geçti. Bu yılların ardından artık korkmadan şunu itiraf edebiliriz: O bir modern zamanlar peygamberiydi.

Müzik yazarlarına tüm zamanların en iyi albümü sorulduğunda birbirinden farklı yanıtlar verebilirler. NME, Rolling Stone, Q gibi müzik dergilerin tüm zamanların en iyilerine seçkisine şöyle bir göz atıldığında seçilen bir numaraların bir birini tutmadığı görülür. Ama aynı müzik yazarları tüm zamanların en karanlık albümünü seçerken pek zorlanmazlar. Bu ‘en’ Joy Division imzalı, 1980 tarihli Closer albümüdür.

Ölüm yakaran dizeler, minimalizmle yoğrulan sonradan ona post-punk denilecek bir müzik, endüstriyelleşen Manchester ve seksenlerin muhafazakarların elinde şekillenecek politik yapısın ayak seslerinden gelmesi muhtemel bir nihilizm. Albümün kilit şarkılarından biri olan Passover’ın sözlerine şöyle bir göz atalım. “Biliyorum bu gelmesi gerektiğini bildiğim bir kriz/ Koruduğum dengemi yere seren/ Şüphelenerek, huzurum kaçarak ve etrafta dönerek/Bir sonrakinin ne olacağını merak ediyorum./ Oynamak istediğin rol bu mu?/Ne kadar aptaldım daha fazlasını isterken/ Korunmasız ve bebeklikteki himaye olmadan/ Bütün hepsi ilk dokunuşla paramparça oluyor.” Girişteki sözlerden albümün çıkış tarihinden kısa bir süre sonra intihar eden solist Ian Curtis’in geçirdiği epilepsi krizlerinin ona verdiği acılar ve yaşadığı depresyon akıyor. Albüm adeta bir intihar mektubu. Sanki Ian tüm dünyaya kendini öldüreceğini ilan etmiş ama kimse onu duymamış, Şarkının devamındaki sözlerden bunu okuyoruz. “Vahşice ona ayrılan süreyi harcayan makaraya bakıyorum. /İzliyorum onu dönerek bana doğru yaklaştıkça./ Ortada hiçbir şey olmadığı halde değişen insanlar/ Her zaman karşımda./ Bu olaylar treniyle yola devam edebilir miyim?/ Aklımı rahatsız eden ve onu saf dışı bırakan/Sorumluluklarımdan kurtulduğum ve herşey söylendiğinde ve yapıldığında/ Her zaman kaybedeceğimi biliyorum. Şarkının finaline doğru ise bu genç adamın çıkmak istediği bir sonraki yolculuk iyice ayyuka çıkıyor: Tanrının açtığı yollarda salınarak yürürken/ Güven oturu vermiş ateşin karşısına/ Tüm bu hararetli gülücükler/Kapıya bir çizik atıp gittiler./ Vermek istediğim hediye bu muydu?/ Affetmek ve unutmak onların tüm öğrettiği/ Yada çöllerden ve çorak topraklardan bir kez daha geçmek/ Ve onların deniz kenarına dökülürken izlemek.

Ian Curtis’in kaleme aldığı bu ve bunun gibi şarkı sözlerini Artur Rimbaud’un dizelerinin ya da Sylvia Plath’in Ariel şiirlerinin yanına koyduğumuzda onların arasında sırıtmıyor. Bu da ister istemez Ian Curtis’i geride bıraktığımız yüzyılın peygamberlerinden biri yapıyor. Henüz yirmili yaşlarda hayata veda etmiş bu ozan, eğer yaşasaydı nasıl işlere imza atacaktı kim bilir? Durmadan bir şeyler karalayıp bunları bir kutunun içine attığını ve provalara bu kutuyla geldiğini biliyoruz. Ölmeden kısa bir süre önce ise müziğe bir süre ara verip kendini kitap yazamaya vermek istediğini de. Bunlar gerçekleşmediği için Curtis sadece bir müzik peygamberi olarak kaldı. Bu peygamberlik mevzusu son dönemde bir biri ardına çıkan Franz Ferdinand, The Killers gibi bir çok topluluğun ilham kaynakları arasında Joy Division’ı göstermesi ve onun öncesinde de 24 Hours Party People filmiyle iyice su yüzüne çıktı. Bununla kalmayacak gibi. Şimdiden iki Ian Curtis filmi yolda. Bu filmler Neal Wiseman ve Anton Corbijn imzalarını taşıyacak. Ian Curtis ve Joy Division bir kez daha taçlandırılacak. Kimileri ikonların zaten ikon doğduğunu söyler. Ian Curtis ikon olarak doğdu mu bilinmez ama ikon olarak öldüğü kesin. / Taner Torun

Posted by lostgardens 20:15

0 Comments:

Post a Comment